ORIGINAL RESEARCH | |
1. | Üçüncü Trimester Preeklamptik Gebelerde Uterin Arter Doppler Anormalliği ve Gebelik Sonuçları Arasındaki İlişki Mehmet Reşit Asoğlu, Murat Haksever, Selçuk Selçuk, Vedat Dayıcıoğlu Pages 107 - 113 INTRODUCTION: Son yıllarda; preeklamptik olguların değerlendirilmesinde doppler ultrasonografi birçok araştırmacı tarafından kullanılmıştır. Bu çalışmada; üçüncü trimester preeklamptik gebelerde uterin arter doppler anormalliğinin, gebelik sonuçlarıyla ilişkisi incelenmiştir. METHODS: Zeynep Kamil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Ocak 2006–Aralık 2010 yılları arasında üçüncü trimesterde doğum yapmış preeklamplik hastalar çalışmaya dahil edildi. 483 olgu doppler ultrasonografi bulgularına göre üç gruba ayrıldı. Her iki uterin arterinde çentik olmayan olgular grup I, sadece bir uterin arterinde çentik olan olgular grup II ve her iki uterin arterinde çentik olan olgularda grup III olarak sınıflandırıldı. Bu grupların perinatal sonuçları karşılaştırıldı. RESULTS: Grup I’ de 223, grup II’ de 81 ve grup III’ de 179 hasta vardı. Bu grupların anne yaşı ve parite ortalamaları karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı (p > 0.05). Grupların tansiyon arteryel ortalamaları karşılaştırıldı; grup I ve II arasında anlamlı fark bulunmazken, grup I ve III arasında, grup II ve III arasında anlamlı farklılık bulundu (p < 0.01). Umblikal arter end diastolik akım kaybı ve revers akım oranları sırasıyla grup I için %10.4 ve %2.7, grup II için %13.6 ve %3.7, grup III için %34.8 ve %11.7 olarak hesaplandı. Bu farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p < 0.01). Doğum haftası ortalamalarına bakıldığında grup I için 34.6 ± 4.1, grup II için 32.9 ± 3.1 ve grup III için 31.9 ± 3.8 olarak bulundu. Bu farklılık gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlıydı (p < 0.01). Bu grupların sezaryen oranları; grup I için %52.9, grup II için %80.2, grup III için %89.9 olarak hesaplandı. APGAR skor (5. dk) ortalamaları, yenidoğan yoğun bakım gereksinimi, yenidoğan ventilasyon desteği, perinatal ölüm oranları karşılaştırıldığında tüm gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p < 0.01). DISCUSSION AND CONCLUSION: Preeklamptik olgularda uterin arterde çentik varlığı kötü obstetrik sonuçlarla ilişkilidir ve her iki uterin arterde çentik olması durumu daha da ağırlaştırmaktadır. Doppler de uterin arterde çentik varlığının hem perinatal sonuçlar hem maternal komplikasyonlar için öngörü değeri olduğu ve preeklamptik olgularda bu tanı aracının kullanılmasıyla fetomaternal sonuçların nispeten azaltılabileceği düşünüyoruz. |
2. | Postmenopozal Kanamalı Kadınlarda Endometriyal Patolojilerin Servikal Smearle Öngörülmesi Mehmet Reşit Asoğlu, Selçuk Selçuk, Ahmed Namazov, Ilker Kahramanoğlu, Ateş Karateke Pages 115 - 119 INTRODUCTION: Endometrium kanseri en yaygın görülen jinekolojik malignitedir ve bu kanser için tarama testi belirlenmemiştir. Bu çalışmada kliniğimizde postmenopozal kanama nedeniyle endometrial örnekleme yapılmış olan hastaların histopatoloji ve servikal smear sonuçları arasındaki ilişki incelendi. METHODS: 2008-2010 tarihleri arasında postmenopozal kanama nedeniyle endometrial örnekleme yapılan 277 hastanın patoloji sonuçları ve biyopsi öncesi 6 ay içerisinde yapılmış servikal smearleri retrospektif olarak incelendi. Endometrial örneklemeden elde edilen tanılar ciddi endometrial patoloji (endometrium kanseri ve atipili endometrial hiperplazi), benign endometrial patoloji (atipisiz endometrial hiperplazi, endometrial polip) ve fizyolojik endometrium (sekretuar, proliferatif ve atrofik endometrium) olarak sınıflandırıldı. Servikal smear tanıları anormal ve normal olarak sınıflandırıldı. Benign endometrial hücre (BEH), malign endometrial hücre (MEH) ve atipik glandüler hücre (AGH) varlığı anormal smear olarak kabul edildi. RESULTS: Hastaların ortalama yaşı 57.6 ± 8.3 yıl (41-86) idi. Ciddi endometrial patolojisi olan hastaların servikal smear sonuçlarında % 23.3 BEH, %13.3 MEH, %20 AGH izlendi. Benign endometrial patolojisi olan hastaların smearlerinde BEH oranı %44.8 bulundu. Bu oran diğer gruplardan daha yüksekti ve istatistiksel olarak anlamlıydı (p1<0.05, p2<0.05, Ki-kare test). Servikal smearin ciddi endometrial patolojilerin saptanmasındaki sensitivitesi %56.6, spesifitesi %90.2, pozitif prediktif değeri %41.4, negatif prediktif değeri %94.4 olarak hesaplandı. DISCUSSION AND CONCLUSION: Sonuçlarımıza göre servikal smearin ciddi endometrial patolojileri saptamada sensitivitesi düşüktür ve endometrium kanseri taramasında kullanılması uygun değildir. Ancak postmenopozal dönemde smearde endometrial hücreler, endometrial patoloji varlığının erken bulgusu olabilir. Bu hastaların endometrial örnekleme ile değerlendirilmesi erken tanı ve tedaviyi sağlayabilir. |
3. | Postpartum Dönemde Takılan, Ekstrauterine Yer Değiştiren Rahim İçi Aracın Laparoskopi ile Çıkartılması Barış Mulayım, Nilufer Yiğit Celik Pages 121 - 123 INTRODUCTION: 33 yaşında gravida 2, parite 2, olan hastamız kayıp Rahim İçi Araç (RİA) nedeni ile polikliniğimize refere edilmiş. İkı ay öncesinde, sezeryan doğumdan 3 hafta sonra ebe tarafından bakır RİA takılmış. Ancak takılmadan, 1 ay sonra ebe spekulum muayenesinde RİA’nın iplerini görememiş. RIA ultrasonografide de rahim içinde izlenmemiş. Sonra direk batın grafisi RIA’nın sol iliak fossada olduğunu göstermiş. Daha sonra laparoskopi planlandı. Laparoskopi omentum içinde bulunan RİA’nın batın ön duvarına yapışık olduğunu gösterdi. Omentum batın ön duvarından serbestleştirildikten sonra RİA omentum içinden disseke edilidi ve tam olarak çıkartıldı. RİA takılması kolay ve basit gibi görünse de; RIA eğitim almış kişiler tarafından takılmalı ve özellikle erken postpartum dönemde takılırken komplikasyonları engellemek için büyük önem verilmelidir. METHODS: RESULTS: DISCUSSION AND CONCLUSION: |
CASE REPORT | |
4. | Memenin Leiomyosarkomu: Olgu Sunumu Özgen Arslan Solmaz, Abdullah Böyük Pages 125 - 127 Meme sarkomları meme tümörlerinin %1’inden azını olusturur. Bu sarkomların içinde en sık görüleni anjiosarkomdur. Leiomyosarkom ise çok daha ender görülür. Leiomyosarkomların, kan damarlarındaki kaslardan yada meme başını çevreleyen düz kaslardan köken aldığı düşünülmektedir.26 yasında bir kadın hastada memenin primer leiomiyosarkom olgusunu sunduk. |
5. | Overin Dev Primer Leiomyomu: A Case Report Semra Eser Kayataş, Mehmet Reşit Asoğlu, Bahar Sarıibrahim, Begümhan Soysal, Selçuk Selçuk Pages 129 - 132 Overin primer leiomyomları nadir olarak görülen, sıklıkla perimenopozal kadınları etkileyen jinekolojik tümörlerdir. Ayırıcı tanıda; over fibro-tekomu, over fibromu, uterin leiomyomu ve uterin leiomyosarkomu akılda tutulmalıdır. MRI ve histopatolojik değerlendirme ayırıcı tanı için yardımcıdır. Bu çalışmada; klinikopatolojik ve MRI bulguları ile tanımlanan overin primer dev leiomyomu sunulmuştur. |
6. | Severe Fulminant Form Of Neonatal Citrullinemia: A Case Report Ibrahim Silfeler, Mikail Genens, Dilek Sumengen, Sahin Hamilcikan, Berna Aksahin, Fugen Pekun, Asiye Nuhoğlu Pages 133 - 135 Sitrüllinemi nadir görülen otozomal resesif bir bozukluktur. Sitrüllinemi tanısı amonyak, sitrüllin, glutamin, ve orotik asit düzeylerinin kan, plazma, ve idrardaki biyokimyasal analizde artışına dayanmaktadır. Hasta, bilinen herhangi bir metabolik bozukluğu olmayan ve aralarında akrabalık ilişkisi bulunmayan bir ailenin ilk çocuğu olarak doğdu. Hasta doğumunun 6. saatinde dispne, taşipne gastrointestinal kanama ve konvülsiyonlarının başlaması üzerine yenidoğan yoğun bakım ünitesine alındı. Metabolik taramada hiperamonyemi (908 μmol/L) ve sitrüllin düzeylerinde belirgin bir artış vardı. Hastaya sitrüllinemi tanısı konuldu. Proteinden fakir beslenme, arjinin takviyesi, ve sodyum benzoat tedavisi başladı. Yaşamının 38. gününde hasta kaybedildi. Sitrüllinemi vakalarında hiperamonyemi, üre siklüs bozukluğuna veya prüvat karboksilaz eksikliğine bağlı enerji metabolizmasındaki bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ülkemizde akraba evlilikleri sık olarak görüldüğünden metabolik hastalıklar ciddi bir sağlık problemidir. Bu vakayı nadir görülen bir hastalık olan sitrüllineminin önemini vurgulamak amacıyla sunduk. |
ORIGINAL RESEARCH | |
7. | Klinik, Laboratuvar ve Görüntüleme Bulgularının Çocuklarda Akut Appandisit Tanısında Güvenilirliği: Alternatif Bir Pediatrik Appandisit Skoru Gökmen Kurt, Ayşenur Cerrah Celayir, Ceyhan Şahin Pages 137 - 142 INTRODUCTION: Negatif appendektomileri artırmadan, perfore appandisitleri azaltmanın bir yolu var mıdır?” sorusunun cevabını bulmak amacıyla, karın ağrılı çocuklarda klinik belirtilerin, laboratuar ve radyolojik tetkiklerin, akut karın tanısını belirlemedeki etkinliğini saptamak için çalışmamız planlanmıştır. METHODS: Nisan 2007-Nisan 2010 tarihleri arasında akut karın şüphesi ile kliniğimize yatırılan 864 hastanın yakınma, öykü, fizik muayene bulguları, laboratuvar ve görüntüleme tetkikleri, patolojik bulguları prospektif olarak değerlendirildi. RESULTS: 864 hasta; gözlem ve medikal tedavi, negatif appendektomi yapılan, akut appandisit saptanan ve perfore appandisit saptanan olmak üzere 4 gruba ayrıldı. appandisit olgularının Kız/ Erkek oranı 1/2.15’di. Appandisit olgularında altı yaş altında şikayet süresi 2.68 gün ve altı yaş üzerinde ise 1.79 gündü. Altı yaş altında perforasyon yüzdesi %50, altı yaş üstünde %20.2’ idi. Appandisit pozitif olan grupta kusma, karın ağrısı, hassasiyet, rebaund ve defans bulguları anlamlı olarak yüksekti. Tanı grupları arasında ateş, kanda lökosit, nötrofil yüzdesi, fibrinojen, CRP düzeyleri anlamlı olarak farklıydı. Yaş gruplarına göre lökosit ve nötrofil yüzdeleri benzer, fibrinojen ve CRP düzeyleriyse 6 yaş altında anlamlı derecede yüksekti. Appandisit olgularının sadece %35.2’de ADBG’de pozitif appandisit bulguları mevcuttu. 6 yaş altında ADBG’de appandisit lehine pozitif bulgular daha yüksekti. US ile doğru tanı koyma oranı %60.7, appandisit olmayan olguları dışlayabilme oranı %76.9; appandisit olmayan hastalarda yalancı pozitiflik %23’dü. US pozitif olduğunda doğruluk olasılığı %91 iken, US negatif olduğunda %32 bulundu. Yaşa göre US bulguları açısından anlamlı bir fark yoktu. DISCUSSION AND CONCLUSION: Artan teknolojik olanaklara rağmen, akut karın olgularında perforasyon yüzdeleri gerilememiş hatta artmıştır, buna karşın negatif appendektomi oranları gerileme eğilimindedir. Akut karın değerlendirmesinde ihtiyacımız olan yeni tanısal çalışmalardan ziyade yeni algoritmaları ortaya koymaktır |
8. | Yarım Yüzlü Bebek: Dev Servikal Teratom Olgusu Ceyhan Şahin, Ayşenur Cerrah Celayir, Cengiz Gül, Neslihan Gülçin Pages 143 - 146 INTRODUCTION: Teratomlar her üç germ yaprağından köken alan tümörlerdir ve servikal teratomlar tüm neonatal teratomların yaklaşık % 3’ünü oluşturmaktadırlar. Çoğu doğumda belirgindir, ancak antenatal US’nin yaygın kullanılmaya başlanması ile antenatal dönemde tanı konulan servikal teratom olgularının sayısı giderek artmaktadır. Bu çalışmada nadir görülen dev servikal teratom olgularına dikkat çekmek amaçlanmıştır. METHODS: 30 haftalık 1500 gr prematüre doğan kız bebekte, prenatal 22. haftada fetal US’de boyun ön kısmında heterojen yapılı kitle tespit edildi. İki hafta sonra çekilen fetal MR’da boyun orta hat anteriorunda solid ve kistik bileşenlerden oluşan kitlesel lezyonun çene altından supraklavikular bölgeye kadar uzanım gösterdiği izlendi. Fetal distres gelişmesi nedeniyle acil olarak sezaryen ile doğurtulan olgu solunum sıkıntısı nedeniyle entübe edilerek çocuk cerrahisi yoğun bakım ünitesine interne edildi. Dördüncü saat içerisinde kardiopulmoner arrest gelişen olgunun postmortem yapılan biyopsi sonucu matur teratom olarak bildirildi. RESULTS: DISCUSSION AND CONCLUSION: Servikal teratomlar nadir görülürler ve boyutları büyüdükçe mortalite riski artmaktadır. Özellikle prenatal tanılı servikal teratomlarda doğum esnasında gerekli önlemler alınmalı, çocuk cerrahı, pediatrist ve anestezist doğum anından itibaren ekipte hazır bulunmalıdır. Multidisipliner yaklaşımla hastanın solunum yolu obstruksiyonundan kaybı önlenebilir ve tedavisi için zaman kazanılabilir |